hayatım boyunca, bilgisayara bağımlı bir insan olmadım. evet oyunlar şunlar bunlar çok güzel şeyler, ama bilgisayar benim için çok da lazım bir şey değildi. google tanrısından bahsetmiyorum, o, bu dünyadaki en büyük gerekliliklerden biri elbet. ama geçen gün fark ettim ki, ben tam bir bağımlı olmuşum. yani tatile gidince internet kafesine oturmuyorum otellerin, ama evdeyken başka hiçbir şey yapmadan, yemek dışında, bilgisayar kullanıyorum. yabancı dizileri takip etme tutkusundan geliyor bu sevda da.
ben belki o kadar garip değilim. alıştınız benim gibi varlıklara sağda solda. kime alışkın değiliz biliyor musunuz? çocuklara. el kadar çocuklar, deli gibi internet kafelerde yaz tatilleri boyunca. anneannemin evi sarıyer'de ve çok yakınında bir internet kafe var. saat kaçta çıkarsam çıkayım, aynı yüzleri görüyorum içerde. hepsi de 8-16 yaş arası erkeklerden oluşuyor. yaz tatillerini ve okuldan arta kalan zamanlarını bu şekilde geçiriyorlar olsa gerek. ben kendi yaz tatillerimi hatırlıyorum da şükrediyorum:
her sabah evde vakit geçirmeme karşın, her akşam hava serinledikten sonra saatlerce çocuk parkında oyun oynardım. gün geldi eve bit getirdim, gün geldi biti ben millete bulaştırdım. ama sıradan bir çocukluktu işte.
sanırım bizler, son şanslı nesiliz. son kez eve, bilgisayara kapanmadan, sokaklara çıkıp kolunu bacağını yaran nesil olmuşuz. şimdiki çocuklarda yara bile yok. bense vücudumdaki tüm yaralarla gururlanıyorum. ama ben normal bir ailede büyütüldüm. saldılar beni ben koştum, düştüm...
şimdiki çocukların nasıl yetiştirildiğini görüyor musunuz? " aman düşmesin, aman ellemesin, aman ordan kaymasın, yerler çok pis sakın yerde oynamasın!" ben düştüm, elledim, kaydım, pis yerlerde oynadım ve akşamına da yıkandım.
neden bu kadar çok hastalık türedi zannediyorsunuz? ailelerin pimpirik manyaklığından elbette. çocuk dediğin düşe düşe büyürdü, artık düşmeden büyüyor. en küçük bir soğuk çıktığında, hepsi öksürmeye başlıyor deli gibi. övünmek için söylemiyorum, yok yok övünmek için söylüyorum, en son ne zaman hasta olduğumu bile unuttum. ne o salgınlara yakalandım, ne de birdenbire ateşim çıktı ve yataklara düştüm.
düşmek, yaralarının kabuk bağlaması, sonra da o kabukları soyup tekrar kanatmak, bilgisayar başında vakit geçirmekten çok daha güzel. ama ne bilecekler ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder