15 Nisan 2012 Pazar
Cenazede Üzgün Durmazsan, Komşular Laf Eder!
dedem öldüğü zaman, çok üzüldüm mü bilmiyorum aslında. pek fazla sevmezdim onu. anneanneme ve anneme çektirdiklerinden sonra hem de... çektirdiklerini anlatmayacağım yok;
cenaze gününde, evde kahvaltı yaparken, telefon geldi. annem çıldırmış gibi ağlamaya başladı, bana söyledi, ben de sadece üzerimi değiştirdim, çıktık evden. yolda hiçbir şekilde ağzını açmadı annem. apartmanın önüne vardığımızda, hiç bilmediğim bir gelenekle karşılaştım. dedemin ayakkabıları apartman kapısının önüne konmuştu. adettenmiş. eve çıkmak, cehennem azabı gibiydi. sanki tek garip kişi bendim: anneannem komşularının omzuna yaslanmış, gözleri patlayana kadar ağlamaya yemin etmiş gibiydi. kuzenlerim kendilerini arka odaya kapatmışlardı. sağda solda çoluk çocuk koşuşturuyordu. ben de o acıklı havaya giremeyeceğimi anladığımdan, çocuklarla ilgilenmeye başladım. hatta bir tanesi yanıma gelip "veronik abla, o kapalı odada ölü mü var?" diye bile sordu. ama cevap tatmin edici olmadı, çünkü dedem bir hastane odasında vefat ettiğinden, hastane morgundaydı. ailenin erkekleri de, bizim gelişimizle mezarlık ve miras işlemlerini halletmeye gittiler.
o gece anneannemde kaldık ve ben tek bir aralık dışında deliksiz bir şekilde uyudum. nedenini bilmem ama sanki hayatta hiçbir şey değişmemiş gibiydi. o aralığı anlatmak gerekirse, anneannem sokağa bakan tek yer olduğundan, yattığımız yere geldi ve deliler gibi ağlamaya başladı dışarıyı izleyip. kendi odasında ağlamaktansa, onu avutacağımızı düşünerek yanımıza gelmiş olsa gerek. garip bir şekilde, onu avutasım hiç gelmediğinden on dakika kadar uyku taklidi yaptım. yargılamayın, öyle bir hal işte.
neyse, sabah oldu erkenden giyindik. bir baktım tüm ailem abdest almaya başladı. ben almayınca da garip garip bakmaya başladılar. daha önce söylemedim ama, şimdi belirteyim, ben dinlere inanan bir insan değilim, hiç olmadım. adamın teki hiç anlamadığım arapça bir şeyler söyleyecek diye abdest alma gereği de duymadım zaten. biri pissin derse de, "dün gece herkes gittikten sonra yıkandım" diyebiliyordum. ama ailede adımız çıktı o günden sonra.
camiye gittik, kafama zorla eşarp taktılar, ayıp dermiş komşular. ölüm halinde bile komşuların çenesine düşmemeye çalışırken anneannem, yengem, insanlar haklarını helal ettiler, tüm akrabalarım deli gibi ağlarken ben hala normaldim.
ne zaman ki mezarlığa gittik, o zaman kötü hissettim işte kendimi. korkudandı sanırım bu, bir insan bedeni toprağın bir metre altına konuluyordu gözlerimin önünde. ona bakmak yerine yere baktım ben de. böcekleri hatırlıyorum özellikle. hani filmlerde farklı bir ana gider ya insanlar, hah öyle oldu işte;
böcekler, şimdi ayaklarımın altındaydı, ama biraz sonra üzerine toprak örtülen dedemi yiyeceklerdi. dedem de kanlı canlı bir insandı, ama biraz sonra o minicik böcekler... birdenbire, deliler gibi ağlamaya başladım. dedemi koymalarına yardım eden dayım, yanıma gelip sarıldı beni o halde görünce, herkesten daha beter.
belki ölecek olmanın korkusu, belki hayatım boyunca güçlü kuvvetli bildiğim dedemi o küçücük böceklerin yiyecek olması...
ama üzerinden iki sene geçmiş olsa da, hala kimse ölmemiş gibi. hayatın o öldükten sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etmesi ne acı... yani biz ölsek birkaç günün sonunda gene hayatlarına devam edecek insanlar. ve aslında birimizin hiçbir değeri yok, biz olmasak da, sistem aynen işliyor, iş yerinde bizim yerimize yeni biri alınıyor, ailemiz fotoğraflarımızı raflara koyuyor, sevgilimiz bir süre sonra yeni bir sevgili ediniyor. ne gereksiziz hepimiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder