"neyin var senin! neden hiç konuşmuyorsun benimle? bir şey mi yaptım?"
"beni yalnız bırakır mısın?"
"şu ergen triplerini bırakır mısın? bir derdin mi var senin?"
"sadece, konuşmak istemiyorum."
elime bilekliğini aldım.
"bu bende kalabilir mi?"
"hayır, geri ver onu bana."
sinirlenip bilekliğini yere atmıştım.
"sana iyilik yapmak istiyorum ama sen tek iyi bir harekette bulunmuyorsun bana! yeter! ne bok yersen ye!"
konuşmadım sonra. bir hafta kadar konuşmadım. geceleri uyuyamıyordum da. sürekli neden bana öyle davrandığını çözmeye çalışıyordum. bulamıyordum. ertesi sabah, daha fazla dayanamadım, önündeki masaya gittim oturdum.
"nasılsın?"
"iyi."
"konuşmuyor muyuz hala?"
"konuşuyoruz."
"barışalım mı?"
sarıldım sonra. parfümü hala çok güzeldi. ardından iki saat boyunca, aynı pozisyonda oturdu. ellerini oturduğu yerin altında birleştirmiş, kafasını sıraya dayamıştı. sonra o küçük not defterine bir şeyler karaladı. yanına gittim.
"bir sorunun mu var?"
"yok, iyiyim. ben dışarı çıkacağım."
"not defterini okuyabilir miyim?"
"bilmiyorum..............................sen bilirsin."
şiir... jilet kırmızısı paltolu kadın
yağmurun altında ona bakan buğday saçlı kızın ona baktığında hissettiklerini yazmıştı. ben olamazdım. olmamam gerekirdi. en yakın arkadaşım olarak kabullenmeye başlamıştım. başka çarem yoktu. defteri bıraktım ve yerime oturdum. geldi.
"okudun mu?"
"evet.."
"güzel olmuş mu?"
"yazdıklarının en güzeli."
"ilk defa beğendin."
"evet. ilk defa sanırım."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder