ben bir aşk hikayesi anlatıyorsam, kötü taraflardan kaçınmayı yeğlerim. bu yüzden, hala hatrıma gelince sinirimi bozan ayrıntıları düşünmek, yazmak, paylaşmak istemiyorum. eğer o anlattığım kişi, okursa bunları, bu blogu keşfeder, kendini görür ve şaşırırsa, onun da sinirini bozmak istemem.
bir sene geçmişti anlattıklarımın üzerinden. bu sefer de,"amadeus'u izlemeye gelir misiniz?" diye soruyordu. kimse istemedi. moralinin nelere bozulduğunu artık çok iyi biliyordum. ailesi evde yoktu, yalnız kalmayı sevmiyordu ve arkadaşları arasında sürekli daha da popüler olmaya çalışıyordu. ama varoş okuluna gittiğimizi unutuyordu. kim izlemek ister ki amadeus mozart'ı o okulda!
"ben gelirim."
"başka kimse gelmeyecek ama."
"önemli değil. ben merak ediyorum. annenin müthiş dolmalarından varsa daha çok isteyebilirim tabi!"
evet, o dolmaların tadını iyi biliyordum! çünkü, nedenini hatırlamadığım bir şekilde, daha önce o eve gitmiştim. annesi de, lahana sarması yapmıştı ve hayatımda bu denli lezzetli bir dolma yememiştim! doğru tahmin, ben de o eve girenlerden biri olmuştum o bir yıl içerisinde. sözel sınıfında.
"üzgünüm dolma yok."
filmi izlerken farklı koltuklarda oturduk. sonradan anlattığına göre, benim çekinmememi istemiş. ona zarar vermememi. ben de merak etmiştim, neden böyle bir şey düşüneyim ki? diye. orası uzun hikaye, merak edenlere ya da günün birinde içimden gelirse anlatabilirim. ama sanırım gelmeyecek asla...
filmin bitmesine yarım saat kala, bakışımı yakalaması kötü olmuştu. en azından ben çok utanmıştım.
"gel gel! otur şöyle yanımda!"
gülümseyerek yanına gidip oturmuştum. ama ne öpmüştü, ne elimi tutmuştu, ne elini omzuma atmıştı... sadece yanında oturuyordum işte. film bitti... ben ağlıyordum sonunda tabi ki, izleyenleriniz bilir.
ama, o evden nasıl çıktım, ne dedim, nasıl davrandım hatırlamıyorum.
birkaç hafta sonra, yağmurun başladığı bir gün, önünde durup bir şeyler demek ister gibi uzun uzun baktım.
"n'olur bakma öyle!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder