29 Mayıs 2012 Salı

Jilet Kırmızısı Paltolu Sarışın Kadın 3


"hafta sonu benimle tiyatroya gelecek olan var mı?"

diye sordu bir gün. en yakın arkadaşları, hayatlarında ya hiç tiyatroya gitmemişler, ya da nefret ediyorlardı. ama ben, tiyatro oyunlarına oldum olası bayılırdım. üstelik, yetkin dikinciler oynuyordu baş rolde: müfettiş.

"ben gelirim."
"birkaç kişi daha gelecek. bıdıdı ve bıdıdı da gelmek istiyor."

gelmediler. dediğim sebepleri saymışlar.

"bizimkilerin gelmemesi çok saçma. tiyatro sevilmez mi!" dedi.
"bilmem, ben çocukluktan beri giderim."
"gerçekten mi! ben ilk defa geçen sene gittim!"

salak esprilerim de vardı tabi, buradan anlatmak istediğimi zannetmiyorum. sadece "salak espri" olarak bilin, yeter.

sonra sordu:
"peki hiç operaya gittin mi?"
"hayır. gitmedim."
"ben geçen sene gittim. tek. gelecek kimseyi bulamamıştım."
"bu oyuna da kimseyi bulamasan tek mi gelecektin?"
"evet. bence tek gitmek sorun değil. çevremde benimle aynı şeyleri seven kişi pek yok. abim de istanbul'da değil. eskişehir'de okuyor. yoksa onunla gidebilirdim."

oyun, tam anlamıyla müthişti. ilk buluşmamızdı. ama ilk buluşmamızın onun için bir önemi yoktu. sadece oyuna gelecek biriydim ona göre. onun ilgisi başkasındaydı. kara kaşlı kara gözlü, muhafazakar bir ailenin "şirin mi şirin" kızı. yazdığı tüm şiirleri, oyunları ona yazıyordu. şimdi hatırladım, lise 2'ydi!

gözü kimseyi görmez, kulağı kimseyi işitmez bir halde, bir buçuk yıl, o kızla göz göze gelebilmek için uğraştı. sonunda elini tutabilmeyi başardı ama. onunla olmayacağını anlayınca, üst sınıflardan bir çocukla vakit geçirmeye başlamıştım. cılız, sarışın, mavi gözlü ve inanılmaz sıkıcı bir çocuktu. sarışın mavi gözlü herkes yakışıklı değildir, bunu unutmayın. geçirdiğimiz sıkıcı randevulardan sonra, ayrıldım. ertesi sabah, sınıf kapımızın karşısındaki bir odanın girişinin basamağına oturdum.

beş dakika sonra o geldi.
"bir şey anlatacağım sana."
"tamam."
"bekle."

geldi basamakta yanımda kalan yere oturdu.

"ben ayrıldım dün."
"ayrıldın mı? neden peki?"
"bana göre değilmiş işte. onu anladım."
"bir şey diyeyim mi? ben de ayrıldım dün."
"sahi mi?! neden?"
"bana göre değilmiş."

arkadaşça yapılmış bir açıklamaydı sadece. birine anlatma, söyleme isteğinden kaynaklanan. birkaç dakika sonra, yanımıza başka bir kız geldi.

"çocuklar, ben ayrıldım dün."

26 mayıs, birilerinin birilerinden ayrılma günü gibiydi. astrolojik açıdan mıydı neydi bilmem ama çok gereksiz insanlarlaydık hepimiz de.

bir gün, onun yanında otururken, kalemim yere düştü. parfümünün kokusu geldi burnuma. o kadar güzeldi ki... sonra malum açıklama işte "ben sözele geçmeye karar verdim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder