20 Haziran 2012 Çarşamba

2012'de Türkiye'deki Demokrasi

 
bunlar dindarım diye geçinirler sözde, ağızlarından allah kitap eksik olmaz. ama benim bildiğim dinde yaşlılara saygı göstermek vardır. hadi dini geçtim, ananelerimizde vardır. ama bu orospu çocukluğundan başka bir şey değildir. insanlar da hala görmesin. gözlerine soksan gözlerini kapatırlar. domalmış sıranın onlara gelmesini bekliyorlar. bu neyin kafası? nedir yani? 

sorulan bir sorudan bile korkuluyorsa, nasıl bir başkanlık sistemi bu?

13 Haziran 2012 Çarşamba

Patlama Anı



demin telefonuma tam kontör yüklemişken bi mesaj geldi:

telsiz kullanım ücretinden kalan borcunuz 1.17 TL devlete ödenmek üzere hattınızdan tahsil edilmiştir.

lan! oldum hemen. tam olarak 100 liraya çeviren kampanya miktarı kadar yüklemiştim ve şimdi de o para uçtu gitti, yüklememin bir anlamı kalmadı. şu sıralar maddi sıkıntı içerisindeyim. daha fazlasını yüklemek göt ister hani. ben de, siktiri çektim, son zamanların tüm sinirini devlete küfrederek ve ağlayarak çıkardım:

sevgilimle görüşemiyordum, param yoktu, işe kabul edilmeme rağmen ertelenen organizasyonlar nedeniyle birkaç hafta daha cebimdeki para belliydi.

perşembe günü, yani yarın, sevgilim yazlığına gidecek. kafa dinlemek açısından mı, değil. tüm ailesi orada olduğundan ve sürekli onu çağırdıklarından. büyük ihtimalle, tüm yaz orada. ancak haftada ya da iki haftada bir gelebilecek yanıma. belki daha uzun sürede bir.

babamın ne kadar orospu çocuğu olduğunu anlatmış mıydım? beni karşılayacağını unutup saatler geçtikten sonra annemin arkadaşının kapının önünden beni alması, anneme silah çekmesi ve bunun nedeninin annemi aldatması ve bunu annemin anlamış olması, tanesi yirmi kiloluk iki çuvalı elime tutuşturup "bunu kargoya teslim et" demesi, yeni karısı beni istemiyor diye benimle görüşmeyi kesmesi, arkadaşlarının ağzına sakız yapması ve beni asla korumaması, karşı odama sokakta yaşayan bir adamı kimse yokken eve sokup yerleştirmesi ve kızıma tecavüz eder mi, arka tarafta kıyamet kopsa duymayız diye düşünmemesi....

son zamanlarda baba özlemi içerisindeyim. ama kendi babama değil, iyi bir aileye. her şey televizyonlarda anlatıldığı kadar basit olsaydı, "aman psikolog bey, boşanalım mı çocuklar etkilenir mi?" gibi salak sorulara yer verilseydi... dünya öyle değil. insanın amına koyar sonra ters çevirip tekrar koyar... 1.17 lira için değil bu isyanım, her konuda ağzıma sıçılmış olması ve bunun gibi aptal bi şeyle patlak vermesi...

10 Haziran 2012 Pazar

Annelere Göre Temizlik Kavramı


annelerin, bir yere koyduğunuz eşyanızı, saçma sapan yerlere sıkıştırmasına, kurutmaya çalıştığınız gülleri suya koymasına, sürekli görmek istediğiniz, çerçevelediğiniz fotoğrafları, raflara kaldırmasına, yatağın üzerinde durduğu için pis zannettiği kıyafetlerinizi yıkamasına ve eskidiğini düşündüğü ama manevi değeri olan eşyalarınızı konu komşuya verme işlemine TEMİZLİK denir. ayrıca "anneye bağırılmaz!"

"Onunla Uzun Süre Görüşmeyeceksin" 2



gitti. gelmişti dün, onunla beraber uyudum ve gitti. sıcacık dudaklarında kayboldum, elini bırakmadan uyudum...

kendi yatağından başka tüm yatakları yadırgayan sevgilim uyuyamadı gene. sabahın köründe uyandı. huzursuzdu. huzursuzluğunu hissetmek en koyan şeydi. açık ve net işte: koydu. ama yapabileceğim ne vardı ki sonuçta... bir gün bile ailesinden başka bir insanın yanında yaşamamıştı. ama aslında, her şeyi düşünmemi engelleyen şeyi söylemişti bana: buradayken hiçbir şey düşünmüyorum. aylardır ilk defa hiçbir şey düşünmeden bir film izledim.

sadece uyku sorunu. geceyi kendine ait olmayan bir ortamda geçirme ve ertesi gün, erken kalkması gerektiği sorunu, uyutmadı. sabaha karşı o asla durmayan ama 10-12 saattir durmuş beyni, gene çalışmaya başladı. zorla kahvaltı masasını açtım, çünkü yemek yemekten nefret eder, yedik ve gitti...

kapıyı daha kapatmadan gene gözlerim doldu, "onunla uzun süre görüşmeyeceksin." engel olamadım, hiç olamam. musluk gibi gözlerim ve burnum var. sırf böyle zayıf olmamak için, kaya gibi duyguları olan bir insan olmak isterdim. hiçbir şeyin etkilemeyeceği bir insan. ama sabahtan beri sürekli, onu uzun süre göremeyeceğimi düşünüyorum. nasıl engellerim bu duygumu.

ilk defa okuyan birinin tavsiyesini istiyorum, siz olsanız ne yapardınız?

9 Haziran 2012 Cumartesi

"Onunla Uzun Süre Görüşmeyeceksin"



haftalardır, hatta aylardır bu günü bekliyorum. sevgilinizle görüşemediğiniz zamanlar oldu mu hiç? haftada bir görüşebildiğiniz, bir ay aradan sonra yatakta sadece bir saat geçirebildiğiniz ve bu kadar zaman boyunca mutsuz olup, dengenizi görüşemeyeceğinize göre ayarladığınız...

ben bünyemi kontrol edebilmeye çalışırım. genellikle beceririm de. mesela onunla görüşemiyorsam, beynimi "onunla uzun süre görüşmeyeceksin" diye ayarlar, onunla görüşünce mutsuz olurum. çünkü önümüzdeki zamanlarda gene görüşemeyecek olduğumu bilirim. beynimi en baştan kontrol etmem gerekir, ayrılır ayrılmaz "onunla uzun süre görüşmeyeceksin."

bu şekilde mutlu olmayı öğrenmeye başladım. hayatımız istediğimiz gibi ilerleyemiyor ne yazık ki. olmuyor. her gece sevdiğinizin kollarında uyuyamıyorsunuz, onu her ihtiyacınız olduğunda göremiyorsunuz, ama bir şekilde kendinizi bu düzene alıştırmanız gerekiyor. ama sonunda bir umut olmalı işte, benim bu rutin sırasında mutlu olmamı sağlayan tek düşünce "9 haziran akşamı, onunla beraber uyuyacağım" dı.

bu gece, onunla beraber uyuyacağım. öğleden beri, yemek, film, seks... mutluyum işte şimdi. yarın onun arkasından kapıyı kapar kapamaz, gene tek düşüncem: "onunla uzun süre görüşmeyeceksin." olacak.

8 Haziran 2012 Cuma

Deprem Korkusu



depremden ölesiye korkarım ben. şimşek çaktığında duyduğum korku hiç kalıyor yanında. son birkaç yıldır iğneden de çok korkuyorum ve bu korkumdan dolayı defalarca doktora gitmeden hastalığın geçmesini beklediğimi hatırlıyorum da...

çocukken yoktu bu denli korkum. depremmiş, iğneymiş, şimşekmiş... sanki deprem olursa herkes ölür ama ben ölmezdim, iğne dediğin küçücük bir cız acısı yaratıyordu, şimşek de asiliğini belirtiyordu hepimizin üstünden parlaya parlaya... ama 16-17 yaşımdan sonra, bir şey oldu. her şeyden korkmaya başladım. deprem, beni öldürebilirdi, şimşek doğanın üstün bir gücü ve hepimizden kuvvetliydi, iğne de vücuduma giren, canımı hiçbir şey kadar çok yakmayan yabancı bir maddeydi.

dün gece, deprem oldu. 5.1 miş. sürekli "şu an kafamın üzerinde dolabımda duran bir lamba var, kafama düşecek şimdi ve ben öleceğim!" diye düşündüm olduğum yerde kilitlenip. deprem bitti, bir iki dakika geçti, gözlerimi açtım ve başımın üzerine baktım, lamba yoktu. ben onu haftalar önce yüklüğe kaldırmıştım. olduğum yerde kilitlendim dakikalarca, sadece yanaklarımdaki yaşı fark ettim ve kalktım yatağımdan. bir sağa bir sola... 35 m2 evin içerisinde dolandım durdum. bir banyoya bir balkona...

sonra 35 m2 büyük geldi, 2 m2 bile olmayan yatağıma girdim ve hareketsiz yatmaya başladım. bedensel değil, ruhsal üşümeye maruz kalıp, üzerimi sıkı sıkı örttüm. uyumaya çalıştım.

bu yaş ilerledikçe korkuların azalması gerekirdi diye düşünürdüm. 17 ağustos depreminde kılım bile kıpırdamamışken, 5.1'lik depremde öleceğimi düşünüp kafama lambanın düşmesini beklerken hayattan vaz geçmiştim bile...

4 Haziran 2012 Pazartesi

"Dinde Zorlama Yoktur!" muş...



dinde zorlama yokmuş. öyle derler. duydum. bebekliğimden beri anneannemden, babannemden, teyzemden, halamdan, dedemden , konudan komşudan duydum. güldüm.


 farkında mısınız çocukluğumuzdan beri "zorunlu din eğitimi" alıyoruz. kaçımız hocalarımızdan memnun kaldık? kaçımızın hocası bize düşünmeyi öğretti? ben çok iyi hatırlıyorum ki, ilkokuldaki din öğretmeninin bize şu sözleri söylediğini:

- kur'an'ı allah'ımız yüce rabbimiz, peygamberimiz aracılığıyla bize göndermiştir. söyle ahmet?
+ öğretmenim peki islam'a inanmayanlar ne olacak? mesela daniel arkadaşımız müslüman değil. hristiyan.
- allah'ımız der ki kur'an'a, peygamberimize ve yüce rabbimize inanmayan her aklı yerinde insan oğlu, cayır cayır cehennemde yanacaktır! o arkadaşınız da günü gelecek ahirette yanacak. ama sizler müslümansınız. iyi birer müslüman olursanız, allah'ımız size cennetinin kapılarını sonuna kadar açacaktır.
+ ama onun dinini de allah göndermedi mi? sadece farklı bir peygamberle, farklı bir kitapla gönderdi.
- yahu inanmayın. o kitap sadece gavurları yönetmek için uydurulmuş bir kitaptır! asıl din islam'dır! en son kitaptır! 

 

şimdi küçücük çocukların kafasına, inanmazsan yanarsın!, inanmazsan cehenneme gidersin! diye fikirleri sokarsanız, nasıl bir zorlama olmaz ki?
ayrıca benim tanrım madem bu kadar yüce ve hoşgörülü bir varlık, nasıl bir cezalama yöntemidir ki cehennemde cayır cayır yakmak? şimdi ister kızın ister haklı bulun ama, bu şekilde bir eğitim yöntemi yüzünden belki de tamamen saçma geldiğinden ben dinlere inanmıyorum. suçlayamazsınız ya beni. zorlama yok.



 işin özü; bir insanı ne kadar üstelerseniz ya korkup ya da büyük bir hayranlık duyup o öğrettiğiniz dine sığınıyor, ya da  hepsini saçma bularak bütün dinlere bir uzaklık hissediyor. biri çıkıyor bu inançlara sahip insanları sömürerek siyaset yapıyor, bir diğeri de çıkıyor "sen insanların inançlarını sömürüyorsun" diye bağırıp, inananların nefretini, "bu adam inançsız" hissi yaratarak kazanıyor. bir diğer "din adamı" da fuhuş yaparken yakalanıyor. diyeceksiniz ki e dini kullanıyorlar da kötü gösteriyorlarsa sen neden laf ediyorsun ki? sonuçta kötü olan din değil, onu kullananlar. 



  ya en başından beri kullanılıyorsa bu şekilde? insanları inançlarıyla yönetmek ne kadar da basit. ya en başından beri amaç zaten buysa? gülün geçin siz bana en iyisi. ama ben, eteğime laf edip, türbanının altından bin bir iş yürüten insanlara inanmıyorum. her davranışım yanlış sözde, her sözüm ayıp, eteğim kıyamet alameti. ama ne olur bırakın artık peşimi! bana bir şeyleri inandırmaya çalışmayın. bu kadar yobazlaşmayın, yozlaşmayın. 


   ve unutmadan: "daniel cehenneme gitmeyecek."

2 Haziran 2012 Cumartesi

"İhtiyacım Var"

geçen gece kutlama yaptık. arkadaşlarım ve erkek arkadaşım sınıfı geçtiler. cin almışlar. oldukça fazla cin tonik içtik. ben alkolden çabuk etkilenen bir insanım, alkolü de sevdiğim düşünülürse oldukça iyi bir kafaya sahiptim. iyiydi. sonra bir arkadaş dert yanmaya başladı, ama ne dert... bir saat kadar konuştu, sonunda sıkılıp içeriye kaçtım. bir şeyler karaladım. birdenbire...

kustu! ama ne kusmak! salondan başlayarak, klozete kafayı koyup uyuyacak derecede...

herkes onun başına toplanmışken, yaptığım iş başvurularına bakayım belki gündüz cevap gelmiştir dedim. gelmiş. kabul edilmemişim.

insan kafası iyiyken böyle bir hüsrana kapılınca ne yapar bilir misiniz? kendini ispatlama çabasına girer. nasıl olur bu: ben bu işte başarısız oldum. ama ben aslında çok başarılı bir insanım. o zaman ben tek başıma çıkıp bir şeyleri başarmalıyım!

gecenin bir köründe, bir sağa bir sola savrularak para çekmeye gittim. taksi tutacak ve sarhoş arkadaşı evine bırakacaktık. evet! bu işi yapmalıydım!

evden çıktım. etraf çok fazla sarsılıyordu. en küçük hareketim çok büyük bir etki yaratıyordu. ama şükürler olsun ki midem çok iyiydi. içki muhteşem bir şeydi!

sokakta kimseler yoktu ama ana cadde muhakkak kalabalıktı ve ben oradan yürümeliydim. şurdaki parka biri çekse, çoktan başbakanın bile parmakladığı vajinamızı, birileri parmaklardı. kürtajmış! sana ne lan! ama bu herif, gündem değiştirmekte çooook iyi!

insanlar şehir dışına giden otobüslere biniyorlardı, kimisi gecenin o saatinde ful makyaj, 24 saat yolculuk edecekleri otobüslerine doluşuyorlardı. baba oğul yürüyüp, evine varmak isteyenler vardı, sokak kenarlarında biraz sonra üst kata çıkacak olan ve ilk öpüşmelerini yaşayan çiftler...

bankamatiğe ulaşmam 15 dakikamı aldı sanırım, çok bir iş başarmış gibi mutluydum. şimdi işin diğer kısmı kalıyordu ki, asla başaramayacaktım sanki, taksi bulmam gerekliydi. ama bir baktım ki evin bir aşağı sokağından her saniye boş taksi geçiyor.

eve vardım. herkes beni bekliyormuş meğer. neredeymişim! neden tek gitmişim! erkek arkadaşım kendine kızıyor, seni bu kafayla nasıl tek bıraktım neden gitmene bir şey demedim ki!

cevap açıktı aslında: "ihtiyacım var"

şu an erkek arkadaşıma bile 30 lira borcum var. ama para kazanıp da verebileceğim, hatta birazdan taksiye binsek, ona verecek param yok!

 dertleeer, dertler!

orospu çocuğu babam da arayıp, kızım bir şeye ihtiyacın var mı? demediği için, kendimi ortada kalmış hissediyorum. çok açıktı. o salak yola çıkmamın tek sebebi "ihtiyacım var" dı.