bilmem nerede, haftanın 6 günü, izin günü perşembe olmak üzere bir aydır çalışıyorum. 774 tl maaş aldım. faruk çelik olacak ibne, bunu belirtmesem olmazdı, bu parayla bal gibi geçinileceğini belirtmişti vakti zamanında. haftanın 6 günü eşşek gibi ayakta çalış, koştur et, 774 tl al. yemek yemek için 300 lirasını harcadım zaten. 70 lirayı akbile verdim, pardon istanbul kart. kaldı 400 lira. pantolonum yıpranmış yenisini almak istedim, 150 lira mavi'den alınacak bir pantolon. neden maviden alıyorum değil mi? ben kimim ki mavi gibi bi markadan pantolon alıyorum?! 10 liraya pantolon yok mu alsana amk ordan! yoook, beğendiremedik marka düşkünü kızımıza... almak istediğim kitaplar vardı ne zamandır. 200 lira civarı tutuyor, toparlayamıyorum diye alamıyordum bir türlü, onları aldım, kaldı mı sana 50 lira? şimdi, o 50 lirayla, arkadaşlarınla mı görüşürsün, eve giderken tatlı mı alırsın, yoksa giderlerine mi harcarsın bilemiyorum.
şimdi bakan okursa bunu, işi yok nasılsa ota boka dava açıp vakit geçiriyorlar, kız gitmiş 150 liralık pantolon almış, 10 liraya gitsin alsın! gitmiş 200 liralık kitap almış, gitsin korsanını alsın, 30-40 liraya gelir. hatta korsan da günah zaten, hiç okumasın! okuyup da noluyo! bak ben okumadan bakan oldum! da diyebilirdi. yemek olarak da 30 gün simit yesin, 100 liraya çıkar işte o da. kalanıyla da evinin parasını, faturalarını öder, bal gibi yaşar işte! ne kadar şikayetçisiniz amk! demez mi?
asıl çözemediğim, insanlar bu denli açlıktan ölürken, nasıl oluyor da bu ibnetorlar hala bizim başımızda oluyor?
annem bu şekilde bir yazıyı internete koyacağımı bilse, engellemek için elinden geleni yapardı. çünkü artık, tek bir şeye yaptığın yorumdan, eleştiriden hapse atıyorlar seni.
din öğretmenimden dayak yemiştim, inançsızlığımı ve aşırılığımı fark ettirince. aslında bir aşırılığım yoktu, sadece sorgulamak geliyordu içimden. sürekli derste "kadınların tek tel saçı görünmemeli!" "allah o kadar yücedir ki, istediklerini yaparsanız cennet gibi bir lütufa, yapmazsanız cehennem gibi bir felakete erdirir!" "kadın dediğinin aklı eksiktir, o yüzden kadınlarla erkekler eşit değildir!" diye anlatıp dururdu. hepsi saçma gelirdi ve hepsiyle ilgili soru sorardım sürekli. neymiş efendim kadını erkeğin kaburga kemiğinden yaratmışmış, erkeği yaratan kadınmış.... erkeklerdeki bu ego... kimse neden kadının erkeği doğurduğunu kabullenmiyor da, bu şekilde bir düşünceye boyun eğebiliyor, kadınlar nasıl bu kadar aşağılanmayı kabul edebiliyor, bir türlü çözemedim. ağır geldi, ben de dinmiş allahmış kabullenmedim. akabinde, beni yere düşürecek dayağı da kabullenmiş oldum, e hak ettim tabii!
halka öyle bir düşünce kalıbı yerleştirmişler ki: kadın okuyabilir. ama evlendikten sonra evde, çocuklara bakması ve kocasının gönlünü her daim hoş etmesi gereklidir. sofraya her gün çalışsa bile 3 çeşit yemek koymalıdır. 25 yaşından sonra evlenen kız evde kalmış sayılır, çünkü erkekler istediği yaşta evlenebilir ama kadınları 25 yaşından sonra hem kadınlığını hem doğurganlığını düşünerek kimse almak istemez. insanlar evlenmek ve çoğalmak zorundadır, çocuğu olmayan kadın, eksiktir. zina büyük günahtır, zaten cezası cehennemdir, üstelik mahallelinin bakışları ve dedikoduları o kişiyi delirtene kadar delici olmaya devam edecektir. mahallenin tüm kızlarının namusundan, mahallelinin tüm erkekleri ve kadınları sorumludur. eğer ki biriyle görüştüğünüz görülürse, ailenize itinayla haber verilecektir. 30 yaşından sonra hala evlenmemiş olursanız, üzerinizde büyü vardır ve üfürükçülere bozdurulması gerekmektedir. erkek en yücedir, en üstündür, kadın tüm hayatını babası, abisi, akrabası ya da kocasını memnun etmek için harcamalıdır. bir kadın kendi başına eve çıkarsa, yoldan çıkmıştır ya da bir daha o eve dönmesindir. bir kızın arkadaşında kalması, kızın o gece yoldan çıkarılmasına delalettir ve asla izin verilmez.
of! daha konuşsak ülkenin sevmediğimiz özellikleriyle ilgili... hep kızdım ben aileme beni iyi yetiştiremediniz diye. neyine iyi yetiştirememişler, ayağımda eski ayakkabı olmadı, sırtımda eskidikçe yenilenen kalın paltom, masamda ne kadar zorluk çeksek de haftada bir önüme koyulan etim. yırtık ayakkabı hiç giymedim veya bitlenince, çoğu insan gibi saçıma 3 numara makineyi yemedim (kızlara da vuruyorlar o makineyi bilmem hiç gördünüz mü, ben gördüm). anneannem gitmiş bot almış, neden kahverengi bu, git değiştir siyahını al demişler, alacak para var mı sormamışlar.
kalıplara sokulmuş bir hayatı reddetmek yasak olmuş ülkemizde, sen, 774 tl maaş alırsın, yemeğini evden işe götürürsün. 6 gün çalışırsın, çocuğuna yeni ayakkabı alamazsın, o çocuğa şükretmeyi öğretirsin ama o sorgulamayı tercih ederse dayak yer. kızsan 25 ine varmadan evlenirsin, erkeksen her şey mübah, tek istenen çalışman ssk'lı bir işe girmen. kendine uymayan bir işte mutsuzsan ayrılamazsın, çünkü ailen baskı yapar. kitap okumazsın, en ucuz eğlence aleti olan "aptal kutusu" yla eğlenirsin. sen 150 liralık pantolonu alamazsın ama bakanların telefon borcunu bile sen ödersin...
e sıçmaz mısın bu hayata?